24 Ağustos 2009 Pazartesi

Uğur Meleke pazar yazısı....

Uğur Meleke pazar günü milliyet gazetesinde çıkacak yazısında devletin Kürt açılımı politikasına değinmiş!!!Çok güzel değinmiş tebrikler....
Ece Temelkuran’ın cuma günkü köşesini okumuşsunuzdur.Başbakanın Sezen Aksu’yu telefonla araması,İçişleri Bakanı Atalay’ın da Kürt açılımıyla ilgili onun fikirlerine başvurulacağını açıklamasının ardından Ece,açık bir mektup kaleme almış Sezen’ine...Şöyle diyor Ece, bu yürek burkan mektubunda,özetle:“Geçen gün de yazdığım üzere,ben zaten bu açılımın sensiz olmayacağını biliyordum.Zira içinde senin gibi bir kadının olmadığı açılıma açılım demem ben. Fakat Sezen’im,çok rica ediyorum senden,benim için de birkaç şey söyler misin (Başbakan’a)? ... Senden istirhamım,ey en güzel arzuhalci,şudur:Şu Diyarbakırlı çocuklar meselesini çözsünler Sezen’im!Bu çocuklar,biliyorsun sen de,20 yıldan fazla cezaya çarptırılıyorlar.Neden?Polise taş attıkları için.Orada başka bir militan kuşak yetişecek böyle devam ederse.Kızlı oğlanlı çocuklar, hapishane damlarında büyüyorlar.Öcalan gider,ama o çocukların laneti kalır.Diyarbakır’da onlarca çocuk,spor salonunda toplanıp dayaktan geçirildiğinde bu meselenin rengi değişti.O çocukları,sonra gelecek çocukları kim temsil edecek bilmiyorum.Bu yüzden işte o çocukları söyle Sezen’im,aman sakın unutma...”
* * *Cuma günü Ece’nin mektubunu okuyan binlercesi gibi benim de aklıma düştü o Diyarbakırlı çocuklar...Ve o çocuklar ve onların taş atan/atmayan kardeşleri için,bugünden sonra taş atacak/atmayacak yüzlercesi binlercesi için,benim de ekleyecek bir iki kırık-dökük cümlem var dedim,en güzel arzuhalciye,Sezen’e:Ey güzel arzuhalci...Sen de gayet iyi biliyorsun ki o çocuklar oradan oraya koşturup top atabilselerdi yıllardır,belki taş da atmayacaklardı hiç...Top deyip geçmeyesin ne olur,tamam taş attıklarında birinci sayfadadır o çocukların yüzleri kocaman kocaman,ama eminim,hepsi top atıp son sayfada olmayı hayal ediyorlar bu gazetelerde...
Barış yara alıyor!Ey güzel arzuhalci...Bu çocukların spor yapabilecekleri en büyük kulübün, Diyarbakırspor’un halini anlatayım sana mesela.Bu sezon ikinci ligden Süper Lig’e terfi ettiler,8’i yabancı 23 tane oyuncu getirdiler takıma...İkinci ligdeyken zaten sadece 3 Diyarbakırlı vardı kadroda,şu anda yalnızca bir tane kaldı.Onun da adı ne biliyor musun:“Barış” ...Bu Barış var ya, 22 yaşında daha.Annesi ev hanımıymış,babası da ne iş olursa yapıyormuş işte...Barış,futboldan kazandıklarıyla bir ev almış ailesine,o evde hep beraber yaşıyorlarmış şimdi.Ailesine bakabildiği için çok mutluymuş da,bir tek neye üzülüyormuş biliyor musun:Diyarbakırspor formasıyla bir deplasmana gittiklerinde “PKK dışarı” diye bağırılmasına...En güzel arzuhalci,Başbakan’a şunu demeyi unutma olur mu,eğer bundan böyle herhangi bir tribün Diyarbakırsporlu çocuklara böyle bir tezahürat yaparsa,barışın içten içe yara aldığını unutmasın...Barış’ın da...
* * *Ha Diyarbakırspor en azından Süper Lig’de oynuyor diyeceksin belki...Diğerleri nerede biliyor musun?Hiçbir yerde! Türkiye profesyonel futbol liglerinde 150’ye yakın kulüp mücadele ediyor,ama 81 ilin yalnızca 59’unda profesyonel futbol oynanıyor!Yani tam 22 vilayet Süper Lig’de yok,birinci ligde yok,ikinci ligde yok,üçüncü ligde yok...Bu 22 ilin 9’unu sayayım mı sana: Hakkâri,Muş,Tunceli,Şırnak,Ardahan,Iğdır,Bitlis,Erzincan ve Ağrı...
* * *Ey güzel arzuhalci...Bu doğu ve güneydoğulu gençlerin en şanslıları üçüncü ligde oynuyordu zaten.Ama Türkiye Futbol Federasyonu,üçüncü lige 24 yaş sınırını getirdi getireli,25-35 yaş arası yüzlerce genç işsiz kaldı veya bir-iki yıl içinde işsiz kalacak.Tamam,üçüncü ligin kademeli olarak tasfiye edilmesi açısından böyle bir uygulama gerekiyordu,ama keşke en azından şu anda aktif futbol hayatını sürdürenlere ayrıcalık tanınsaydı.Keşke onlar oynayabildikleri yaşa kadar futbol oynayıp,yapabildikleri tek işten biraz daha para kazanıp evlerine götürebilselerdi...
Asker selamı,Sezenlerin en güzeli...Mutlaka şunu da sezmişsindir:PKK hain bir pusuyla canımızdan can aldığında,ulusal takımda bir “asker selamı” gündemi oluştu.Hazır yüksek rakımlı yerlerde konuşuyorken şu konuyu da ihmal etmeyiniz lütfen:Bu ülkede bir iç savaş olmadığını, sadece anaların evlatlarını yok yere yittiğini dünyaya anlatmak istiyorsak,bunun yolu “asker selamı” olmamalı...Sanırım bu telekomünikasyon çağında dünyaya en kısa/en kolay ulaşmanın yolu sanattır.Filmdir,belgeseldir,sinemadır.Herhalde bu konuyla ilgili en iyi senaristlerimizin yazıp,en iyi yönetmenlerimizin çekeceği;Sezen Aksu’nun müziklerini yapıp Hollywood yıldızlarının da rol alacağı birkaç filmimiz olsaydı,“asker selamı”na gerek kalmayabilirdi...
Haddimi aştıysam affola.En içten selam ve saygılarımla.

Hiç yorum yok: